26 Aralık 2011 Pazartesi

RİSK

     İnsanların yaptığı ya da yapmadığı şeyler için, gelecekte başka bir konuda karşımıza çıkar mı boyun eğişlerimiz?Bugün kabullendiğimiz küçücük bir hata, bir umursamzlık, bir bencillik sonraki günlerde karşılaşacaklarımızın teminatı mıdır? Şimdi ki hislerimizle görmezden gelebildiklerimiz, üstünde durmadıklarımız, batar mı ki zaman geçtikçe, alışkanlığa dönüştükçe? Ya da alışkanlığa dönüşmek ne demektir.? Belirsiz bir gelecek için, bilinçsizce mi riske giriyoruz acaba? Ya sonra...diyerek verdiğimiz farklı bir kararın sonucundan nasıl emin olabiliriz peki? Sanırım tek bir çözüm var. Yüreğinin sesini dinlemek ve riske girmek. Herkesten çok kendine güvenmek. Yarın karşılaşakların hangi sonuç olursa olsun başedebilmek. Hayatta yaptığımız bütün seçimler bir risk değil mi zaten? Her seçim başka bir kayıp, her kayıp bir kazanım, her adım yeni bir başlangıç... Korkmamak lazım galiba!.. 

    

14 Aralık 2011 Çarşamba

DOĞMAK VE AİT OLMAK

     Hiç sevmedim doğumgünlerimi. Hiç kutlamak istemediğim gibi, bilinçli olarak da bir kere kutladım. O da ilkokul zamanlarıydı. Bir kaç okul arkadaşımı çağırmıştım. Ot gibi oturup, annemin yaptığı turtayı yemiştik. Sonra herkes evine dağılırken bir arkadaşımı evine kadar ben götürmüştüm. Yakındı evi zaten. Giderkende deli gibi yağmur yağmıştı. Sıçana dönmüştüm. Yani bu şimdi sempatik bir doğumgünü müydü? Bence saçmalıktı. Hayatımın en sıkıcı günüydü. Belki de bu salak anı yüzünden, belki de yaşlanmanın neden kutlandığını mantıken  anlayamadığımdan sevemedim doğumgünlerimi. İnsanların kutlamalarından da hep sıkıldım, bunaldım, hoşlanmadım.

    Geçtiğimiz Cumartesi günü benim doğumgünüm kutlandı kuzenimin evinde. Kuzen parti yapmaya karar verdim, ne zamandır kuzenler bir araya gelmiyoruz dedi. Haklıydı. Ya insanın hiç mi aklına gelmez. Vallahi gelmedi. Gerçekten sürpriz doğumgünü oldu yani. Daha da sürpriz olanıysa aşkımın bana pırlanta takarak, kuzenlerimin arasında evlenme teklif etmesiydi. Yaa ben açıkcası doğumgünümde bekliyordum bir teklif yalan söyleyemem ama hem doğumgünümden birkaç gün önce, hem de kalabalık bir ortamda beklemiyordum. Hayatımın en mutlu günü, en güzel doğumgünüydü. Belki de beni doğumgünümle barıştıran bir gün bile olabilir.

     Yüzük, teklif, parti... Ben ne çok ahkam kesiyormuşum ya. Hiçbirinin önemi yok önemli olan birarada olmak, sevmek, sevilmek falan fişman... Yok böyle bir şey. Böyle bir an yok. Bilsen bile, bin kez hayal etsen bile, her ayrıntısını kafanda tasarlasan bile, uzun süreli birlikteliklerde her şey rutine girse bile o an başka birşeymiş. Benim bu dünyada öğreneceğim daha çok duygu varmış. Henüz herşey bitmemiş.

     Bazı anlar ne kadar da değerli. Bazı anlarda aldığımız hediyeler ne kadar da değerli. Belki bundan sonraki ömrümde çok daha büyük armağanlar alacağım ama hiç biri bu kadar değerli olmayacak. Şimdi yüzüğüme bakıyorum ve ait olduğumu hissediyorum. İçimdeki feminist çok şaşkın. Sen kendini prangalatacak biri değilsin, ait olmak ne demek diyor. Duymamazlıktan geliyorum. Çok mutluyum ben ait olmaktan. Çünkü o da bana ait. Bunu biliyorum.
    

6 Aralık 2011 Salı

KAFAMDA BİNLERCE DÜŞÜNCE

     Ne kadar çok şey yapmak istersen o kadar az şey yapabilirsin. Önemli olan adım adım gitmek haytta. Önce bir hedef koy, gerçekleştir; sonra yeni bir hedef. Sıkı sıkı sarıl hedefine. Elinden geleni yap. Bütün enerjinle, bütün arzunla, bütün hırsınla iste ve çalış. Ama yoookkk... Elli şey birden düşünüp, hangisine kanalize olacağını şaşrp, hedefleri birbirine karıştırıp, bu kadar hedefin altından kalkamayıp, isteksizleşip, sonra da ben neden hiç bir şey başaramıyorum yaaa demektir insan olmak.

     Yaratıcı insanlara bayılıyorum. Bilgili insanlara da... En az bir konu hakkında enine boyuna herşeyiyle konuya hakim olan insanlar var ya, ilginççç... Yok ben tek bir şeye kanalize olamıyorum. Tek bir şey düşünemiyorum. O yüzden de iş konusunda başarısızım. Allah tan öyle gözüm yükseklerde, hırslı biri değilim. Bunca başarısızlıktan sonra ölürdüm herhalde. Ya da sorun bu... Gözüm yükseklerde, hırslı biri olsam belki de başarılı olurum hayatta. Gözüm yükseklerde olmasa da mutlu değilim. Hep eksik bir şeyler ya. Bir şeyleri doyurucu şekilde yapamıyorum. Kariyer falan hırsı değil bu. Kaç senedir bu işin içindeyim. Neden hala işim konusunda tatminsizim ben ya. Olduğum konumda iyi olsamda benim olmam gereken konum bu değil kesinlikle. Acaba olmam gerektiğine inandığım konum için çaba harcıyor muyum? Hiç sanmıyorum.
İş konusunda kim tatmin olmuş ki ben olayım.
  
                                                                 ____o_____

     Yolda yürürken de ilginç şeyler olmaz ya insanın hayatında. Gerçi yolda da yürüdüğüm yok, araba kullanmaktan ya... Gerçekten bu ara hayat olması gerektiğinden daha tek düze ve sıkıcı. Bir sürü insanhep aynı şey için yaşıyor. Her gün aynı şeyi yapıyor. Bir kısım insanda hep aynı şeyleri yapanları kınayarak farklı olma derdinde değişik işlerle, faaliyetlerle meşgul. Peki sonuç ne? Herkes yaşlanıyor. Bu doğru. Peki yaşlanmaktan yaşlanmaya da fark yok mu? Mutlu, değişik aktiviteler içinde, anılar biriktirerek, yeni yerler görüp, yeni insanlar tanıyarak, kalabalık ve neşeli ortamlarda yaşlanmakla; hergün aynı şeyi yaparak, dayatılmış bir hayatı yaşayarak, çoğu zaman ifadesiz, ne mutlu ne mutsuz, anlamsızca yaşlanmak arasındaki tek fark yüzündeki kırışıklıkların yerçekimine göre farklı eksenler oluşturması mı?

     Ne yazık ki insan hayatının sonsuza kadar içinde olacak insanları seçemiyor. Kendi seçimlerimle baş köşeye oturttuğumuz insanlar konusunda bari seçici davranalım dimi? Hayatına birini bir şeylerden kaçmak, birine sığınmak, değişiklik yaratmak için sokanların hatası sadece kendi hayatı için değil malesef. Tanıdığımız insanlara kesinlikle dikkat etmemiz gerekiyor. Hayat bahçemizde çıkan yabani otlar gibi çünkü o yanlış seçimler. Kökünden söktüğümüzü sansakta her defasında yeniden bir yerlerden fışkırıyorlar. Bahçemiz ne kadar temiz kalabilir bilmiyorum hep yanlış rüzgarlarla geliyor o yabani tohumlar. Güneşi eksik etmediğimiz sürece sanırım bahçemizde temiz kalacak. Güneşsiz bahçeleri yüzünden birilerinin hayatımıza giren tohumları da her gözümüze çarptıklarında sökeceğiz çaresiz. Tekrar kafalarını uzatacaklarını bilsek bile...

                                                              _____o_____

     Sarılmanın tadını bilir mi herkes? O kadar sahiplenici, sıcacık bir şey ki... Dokungan, acı bir tarafı da var mutlu ettiği kadar. Yanındayım demenin asıl yolu sarılmak. Sözlerin anlam barındırmadığı bir devirde yaşarken , birinin yanında olduğunu en güzel anlatabileceğin yol.

     İnsan sıkılır mı sevilmekten, sevildiği sürece tabi. Yüz yıl geçse de sıkılır mı? Bilmiyorum. Bana sıkılmaz gibi geliyor. Oysa herkes sıkılınacağını söylüyor. Herkes bir gün biteceğini söylüyor her yoğun hissettiğin duygunun. Kimseyi sonsuza kadar sevmenin, çekmenin, katlanmanın mümkün olmadığını söylüyorlar. Doğru mu?..

     Herkes hayatı bir kalıba sokmaya çalışıyor. Sanki her hareketin, her sözün, hep bakışın tek bir karşılığı var gibi. Bir sürü yazılar, testler, anketler, kişisel gelişim saçmalıkları. İnsana göre değişmez mi bakışın, gülüşün, sözün anlamı. Herkes için aynı olabilir mi? ''Eğer size şöyle söylediyse şöyle demek istiyor'' '' eğer böyle bir yere götürmediyse böyle düşünüyor hakkınızda'' rezaletleri. Kime göre , neye göre yaaa? Ben ne diyorsam o kardeşim. Öyle söyleyip, böyle falan demek istemiyorum. Böyle yapıyorsam, sen de benim için bunu yap anlamına da gelmiyor. Ben içimden geleni yaparım, içimden geliyorsa severim, içimden gelmiyorsa silerim, söverim arkasından, sonra da yüzüne söylerim. Anlamı o an ne yapıyorsam odur. Beni kitaplarla katagorize edemezsiniz. Benim duygularımı yaptığım hareketlerin karşılığında kitaplardan bakıp tahlil edemezsiniz. Benim sözlüğüm yok. Sözlüğe gerek de yok. Gayet açık ve net. Sevgiyse sevgi, nefretse nefret.

                                                           _____o_____

     Sana söyleyeceklerimin sadece binde birini söyledim
     Söylemeye çekindiğimden değil, şımarırsın diye değil
     Anlatmak için yeterince gür bir sesim
     yeterince kelime bilgim yok...
     Büyük ihtimalle hiç de olmayacak
     Sadece gözlerine bakarken  küçük bir kıvılcım
     farkedebilirsen hepsi bu
     Onu da anlatamam zaten
     Anlamanın tek yolu bana söylemek isteyipte söyleyemediklerindir
     Tabi varsa
     Yoksa da ne gür bir sese, ne de binlerce kelimeye yazık etmeye değmez...