''Yaz yaklaşınca düşer akıllar başa'' dizelerinin geçtiği bir şarkısı vardı Yaşar'ın... Benim de yavaş yavaş yazlaşmaktan hallice olan havaları görüp aklım başıma düştü de spora başladım yine, yeni, yeniden... Gerçi şarkının bununla pek alakası yoktu ya olsun, sonuçta akıl başa düşmüşken geri çevirmek olmaz. Bu arada spor yaparken kan beynime gitmeye başladı da bazı saçma düşüncelerimden çok geç olmadan vazgeçtim. Yoksa ''Esaretin Bedeli'' filminde başrol oynamaya geri dönecektim. Verilmiş sadakam varmış. Tehlike geçmedi; fakat daha mantıklı düşünebiliyorum.
Spor yapmanın sadece bir kaç kilo fazlalığını vermek dışında bir çok etkisi var aslında. Etkilerinden bir tanesini yukarıda yazdım zaten. Bir diğerini de bu paragrafta yazayım bari. Konuşacak biri oluyor insanın hayatında. Yani şöyle ki; ben ve spor yapan ben sürekli konuşuyoruz yürürken. Günün envanterini_muhasebeciyiz ya, belli edeceğiz illa_ çıkarıyorsun bir kere. Kendini sorguluyorsun, sonra insanları sorguluyorsun, aldığın kararları gözden geçiriyor, gelecekle ilgili yapman gerekenleri toparlıyorsun, bu arada kendini baya da bir azarlıyorsun. Kavga, dövüş kafandaki bütün sorunsallara kesin olmayan cevaplar bulup dönüyorsun işte. Ohhh rahatlıyorsun.
Bir başka etkisi de halka karışıyorsun. Hani padişah, kraliçe, prenses vs. değiliz tamam da; onlar gibi yaşıyoruz gibi bir his var bende bu aralar. Özellikle arabayla işe gelip giden, fatura işlerini, bankacılık işlemlerini internetten halleden kesimden olarak halka karışmak deyimi tam benlikmiş bu aralar, beynime kan gidince anladım bunu da. Halka karıştım mutluyum. Tikinin biri gezdirdiği köpek yüzünden kadının biriyle çata çat kavga etti mesela dün. Ben aletlerde çalışırken sadece izledim ve kim haklı kim haksız çözmeye çalıştım. Gerçi bir sonuca da varamadım, bence ikisi de kendi davasında haklıydı. Biri köpekten korkuyordu, diğeri minicik, ecişcik, bücüşcük, şekercik köpüşünü gezdirmek istiyordu. Haksızlık sadece ses tonlarındaydı, saygısızlıklarındaydı, ikisi de haketmişti söylenen lafları belki de, bananeydi. Birbirlerine dalsalardı benden başka ayıracak birileri de vardı ama ben de koşardım o ayrı. Birbirlerine bağırıp stres attılar, bir nevi stres topu olarak kullandılar köpekli, köpeksiz olmalı mevzusunu. Halka karıştım derken, olaylara karışmayı kastetmedim zaten...
Aslında bu aralar karışık kafamın ağırlığıyla, bu dünya ve üçüncü boyut arasında gidip geliyorum. Gelecek planlarımı artık daha uzun vadeli, daha garantili yapmam lazım ama bende kadere boyun eğiş teli kopmuş, yapıştıramıyorum. Huzur nerde, ben orda düsturunu benimsemiş bünyeme ağır kararlar verdirmek konusunda kararsızım. Fazla düşünmemeye çalıştıkça çözümsüz kalmamın mümkün olmadığı haberleri bekleyenler haklı olarak sabırsız. Oysa ki ben karar vermek istemiyorum. Öyle salıvermek kendimi serin ve derin sulara, bir sandal olarak hayatıma devam etmek istiyorum. Sandal olmama izin vermiyorlar. Bırakın beni demek istiyorum. Elbet rüzgar beni güvenli yada güvensiz bir kıyıya çıkaracaktır. Yoksa rüzgar benim kararım mı? Fırtına yada meltem. Seçimimin sonucunda uyanacağım geç yada erken. Ohhh my God! böğğğğğğ diyorum kendime, başka bir şey demiyorum. Bu kadar karışıklıkta bu kadar saçmalanır zaten. Daha fazlası da elimden gelir de neyse. Sıkıldım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder