3 Temmuz 2014 Perşembe

Her Şey Bugünle Sınırlı: AŞK

Her Şey Bugünle Sınırlı: AŞK:      Aşk bu şehirden uzaklaşmasın. Mesafe olarak bile olsa. En uzun mesafemiz sıfır kilometre olsun. Daha uzağına tamammülüm yok. Nefesini y...

MUTLU OLMAK YADA OLMAMAK...

     Nasıl huzurdan, mutluluktan bahsedilir bilmiyorum başkaları mutsuzken, huzursuzken, hele de hayatları tehlike altındayken, ailelerinden birini kaybetmişken. Son bir senedir ülkemin gündemi yüzünden bende iyi değilim. İlgisizce hayatına devam edenleri de anlamıyorum. Hep bir şeyler eksik yediğimde, giydiğimde, güldüğümde. Hep fazla gözyaşlarım ağladığımda. Daha bir duygusal oldum. Kızgınlıktan öte bir şey, çaresizlik tam olarak. Çaresiz hissetmek kadar kötü bir duygu yok sanırım. Çünkü içinde hem mutsuzluğu, hem huzursuzluğu, hem de umutsuzluğu barındırıyor. Rezil bir duygu işte.

     Sadece ülkemde de değil sorun üstelik. Dünyada bir çok ülkede insanlar kötülükle burun buruna. Vicdansız, insafsız, ruhsuz, duygusuz ne çok insan var yer yüzünde inanılır gibi değil. Ne için hemde? Mal için, mülk için, kendi çıkarları için. Peki bu kadar felaketin üstüne dünya sana kalsa ne olur ki sanki. Gerçekten dünyada istediğin her şeye sahip bile olsan, o sahip olduklarının üzerinde birilerinin kanı, acısı, kini, nefreti, çaresizliği varken bu seni gerçekten tatmin eder mi? Artık şaşırmamalıyım diyorum. Ben sadece kendi bedenimde yaşarken, bu bedenin bana hissettirdiklerini biliyorum. Başka bedenlerde insanlar mecburen kolsuz, bacaksız, böbreksiz, gözsüz yaşıyorsa, gönüllü olarak kalpsiz, düşüncesiz (beyinsiz) de yaşayabiliyor demek ki. Bu bünye meselesi. Benim bünyem kabullenmiyorsa da başkalarının bünyeleri kabul edebiliyor.

     İyi ve kötü dışında bence en acı olanı fikirsizler. Etliye sütlüye karışmayan, bana dokunmayan bin yaşasın diyen, ne zararı ne yararı dokunmayanlar var ya!.. Onlar bana dokunuyor işte. Onların da eline bulaşıyor kan ve gözyaşı görmüyorlar. İyi olduklarını sanıyorlar ya. Onlar asında yoklar. Bir tutam ot gibi yaşıyor ve ölüyorlar.
   
 
 

23 Mayıs 2012 Çarşamba

MEVSİMSEL DALGALANMALAR

     Seni sevdiğim gün, gün doğdu. İçime aktı güneşin ılık turuncusu. Seni sevdiğimde mevsimlerden kıştı. Oysa hep yaz oldu seni sevdim seveli. Ben hep yazı özlerken çocukluğumdan beri, seni özlemişim meğer!.. Ben hep yazı sevdiğimi söylerken, yazın sen olduğunu bilmeden sevmişim meğer. Şimdi yağmurlar yağarken yaz yağmuru, fırtınalar yazın şakaları bana. Hiçbir mevsim kalmadı hafızamda, yazdan başka.

     Küçük, tatlı haberler alıyorum hayatın ortasındayken. Hayat asıl anlamını yeni yeni kazandı. Anlam vermeyi yeni yeni öğrendim. Yıllardır bildiklerim yanlış olmadığı kadar, doğru da değildi. Şimdi de her şey doğru değil belki. Oysa küçük haberler alıyorum çoğuna göre küçük bir tebessüm oluşturan, benimse içimi coşturan. Durup durup yeniden şaşırdığım, yeniden sevindiğim haberler. Bir bebek açtı gözlerini dünyaya. Bir pencere daha açıldı . Bir pencerem daha var umuda bakan.

     Hep saçma gelen başkaları yaptığında, şimdi benim yaptıklarım. Hep kızdıklarım körlüklere, belki benim olduklarım. Hep sınırlarını belirlerken hayata karşı, hayat yıkıyor setlerini bir bir. Güvende ama yalnız olmaktan daha güzel risk. Kendini bilen için, ayağa kalkmanın zamanı olduğunu bilen için, bu zamanın ne kadar süreceğini bilen için riske girmek demek değil zaten. Tadını çıkarmak sonuna kadar.

17 Mayıs 2012 Perşembe

AŞK

     Aşk bu şehirden uzaklaşmasın. Mesafe olarak bile olsa. En uzun mesafemiz sıfır kilometre olsun. Daha uzağına tamammülüm yok. Nefesini yüzümde hissedebileceğim mesafede sabitlensin. Hayat onsuz akmasın. Hayat çok kısa ve Aşk'sız bir saniye geçmesin. Hele aramıza şehirler hiç girmesin. Gerekirse bütün şehirler yıkılsın, tek bir şehir olsun. Aynı şehirde olalım.

     Tahammülsüzüm uzağımdayken. Hayat gereksiz ve sıkıcı. Zaman uzun ve boğucu. İnsanlar gıcık ve nefret edilesi. Etrafımda kimseyi istemiyorum Aşk'tan başka. Bu kadar sinir bozucu olur her şey?.. Bu kadar mı gırtlağı sıkılası olur insanlar?.. Dondurdum yaşamayı. Geceyi, günü, düşünmeyi dondurdum. Sen gelince tekrar akmaya başlayacak zaman; seninle. O zamana kadar hayat diye bir şey yok. Aşk dönünce tekrar güneş doğacak, gökyüzünde olmasa bile. Kızgınım. Çok fazla kızgınım. O yüzden dondurdum hayatı. Yoksa sana da kızgın olacağım.

14 Nisan 2012 Cumartesi

KAFAMDAKİ YABANCI

     Hepimiz aslında insanları anlamamaktan şikayet ediyoruz çoğu zaman. Yaptıklarına anlam veremiyoruz, söylediklerine inanamıyoruz bazen. Oysa kendimizi ne kadar anlıyoruz ki?.. Sonuçta yapmam dediklerimizi yaptığımız, sinirlenince kendimizi kaybettiğimiz, yepyeni bir olayla karşılaştığımızda verdiğimiz bambaşka bir tepki de bizi şaşırtıyor. Birini tanımaktan bahsediyoruz ya kendimizi de tanımıyoruz aslında.

     Ilımlı, olumlu, mutlu insan ne kadar bensem, aksi, lanet, sinirli insanda o kadar benim. Bütün hayvanlara ne kadar sevgiyle bakabiliyorsam, bir insana o kadar gıcık olabiliyorum. Bütün hayatımı adayabileceğim insanları bir kalemde silebiliyorum. Belki başkalarına göre çok büyük eksiklikleri umursamıyorken, yine başkalarına göre affedilebilecek hataları kendi mutsuzluğum pahasına affetmiyorum.

     Bir gün bakıyorum hayat mucize kadar güzel. Bir gün cehennem gibi, anlamsız yaşamak. İki duyguyu da hissederken çok büyük şeyler olması da gerekmiyor ayrıca. Uyanmamla ilgili, bakmamla ilgili, ruhumla ilgili, kafamdaki benle ilgili. Bazen gerçekten kafamdakilere bir anlam veremiyorum. Sanki bir yabancı yaşıyor beynimde. Çoğu zaman benim, bazen bir yabancı alıyor kontrolü eline. Olumlu, olumsuz yönetiyor düşüncelerimi. Ne ılımlılığım kalıyor, ne adam sendeciliğim. Bazen de ne adanmışlığım kalıyor, ne prensiplerim. Hatta tecrübeler, hayat penceresi, güneşle gelen mutluluk... Her zaman kendini göstermediği için mi tanımıyorum onu? Bir süre kalıp gittiğinde unutuyor muyum sormam gereken sorularımı? Bu yabancı ne kadar bensem, o kadar yabancı. Ne kadar yabancıysa da o kadar benim.

   

3 Nisan 2012 Salı

YUVAYA DÖNÜŞ

     Gün geçmiyor ki insan kendi verdiği kararlardan caymasın, yanlışı doğru, doğruyu yanlış olarak algılamasın... Gün geçmiyor ki hayat bize kazık atmasın, attırmasın... Güvenli değilse bu günümüz, yarınımız, nasıl kesin kararlar verebiliriz ki?.. Güvende olmak, yardım etmek için gerekli sanırım. Eğer garantisi yoksa yarınının öyle bonkör olamazsın vefa yönünden. Sanırım vefasız olmamak yeterli bu devirde! Vefalı olamasan da...

     Hayatta sevdiklerini tartının bir tarafına koyup, özveriyi diğer tarafına koyarsan hangisi ağır basar. İnsan özveriyi neye karşı sergilemeli, kime karşı?.. Kim kendinden ve sevdiklerinden önce gelir? Yetemiyorsan değerlendireceksin demek ki!..

     Kendini tekrarlamak, olduğun yerde saymak hem can sıkıyor, hemde imkalarını zorluyor. Yeni kararlar alırken kendini düşünmen, düşünmen gerekenleri düşünmen gerekiyor. Gereksiz kahramanlıklara yer yok hayatta. İnsan kendisinin kahramanı olmalı. Kahramanlığa da gerek yok aslında. Yaşayacağımız üç günlük dünyada olabildiği kadar uygun şartlarda yaşamak için elinden geleni yapmalı. Öyle yapacağız belli oldu. Kararlar kesinleşti. Ben yuvaya dönüyorum.

28 Mart 2012 Çarşamba

YAZ YAKLAŞINCA

     ''Yaz yaklaşınca düşer akıllar başa'' dizelerinin geçtiği bir şarkısı vardı Yaşar'ın... Benim de yavaş yavaş yazlaşmaktan hallice olan havaları görüp aklım başıma düştü de spora başladım yine, yeni, yeniden... Gerçi şarkının bununla pek alakası yoktu ya olsun, sonuçta akıl başa düşmüşken geri çevirmek olmaz. Bu arada spor yaparken kan beynime gitmeye başladı da bazı saçma düşüncelerimden çok geç olmadan vazgeçtim. Yoksa ''Esaretin Bedeli'' filminde başrol oynamaya geri dönecektim. Verilmiş sadakam varmış. Tehlike geçmedi; fakat daha mantıklı düşünebiliyorum.

     Spor yapmanın sadece bir kaç kilo  fazlalığını vermek dışında bir çok etkisi var aslında. Etkilerinden bir tanesini yukarıda yazdım zaten. Bir diğerini de bu paragrafta yazayım bari. Konuşacak biri oluyor insanın hayatında. Yani şöyle ki; ben ve spor yapan ben sürekli konuşuyoruz yürürken. Günün envanterini_muhasebeciyiz ya, belli edeceğiz illa_ çıkarıyorsun bir kere. Kendini sorguluyorsun, sonra insanları sorguluyorsun, aldığın kararları gözden geçiriyor, gelecekle ilgili yapman gerekenleri toparlıyorsun, bu arada kendini baya da bir azarlıyorsun. Kavga, dövüş kafandaki bütün sorunsallara kesin olmayan cevaplar bulup dönüyorsun işte. Ohhh rahatlıyorsun.

     Bir başka etkisi de halka karışıyorsun. Hani padişah, kraliçe, prenses vs. değiliz tamam da; onlar gibi yaşıyoruz gibi bir his var bende bu aralar. Özellikle arabayla işe gelip giden, fatura işlerini, bankacılık işlemlerini internetten halleden kesimden olarak halka karışmak deyimi tam benlikmiş bu aralar, beynime kan gidince anladım bunu da. Halka karıştım mutluyum. Tikinin biri gezdirdiği köpek yüzünden kadının biriyle çata çat kavga etti mesela dün. Ben aletlerde çalışırken sadece izledim ve kim haklı kim haksız çözmeye çalıştım. Gerçi bir sonuca da varamadım, bence ikisi de kendi davasında haklıydı. Biri köpekten korkuyordu, diğeri minicik, ecişcik, bücüşcük, şekercik köpüşünü gezdirmek istiyordu. Haksızlık sadece ses tonlarındaydı, saygısızlıklarındaydı, ikisi de haketmişti söylenen lafları belki de, bananeydi. Birbirlerine dalsalardı benden başka ayıracak birileri de vardı ama ben de koşardım o ayrı. Birbirlerine bağırıp stres attılar, bir nevi stres topu olarak kullandılar köpekli, köpeksiz olmalı mevzusunu. Halka karıştım derken, olaylara karışmayı kastetmedim zaten...

     Aslında bu aralar karışık kafamın ağırlığıyla, bu dünya ve üçüncü boyut arasında gidip geliyorum. Gelecek planlarımı artık daha uzun vadeli, daha garantili yapmam lazım ama bende kadere boyun eğiş teli kopmuş, yapıştıramıyorum. Huzur nerde, ben orda düsturunu benimsemiş bünyeme ağır kararlar verdirmek konusunda kararsızım. Fazla düşünmemeye çalıştıkça çözümsüz kalmamın mümkün olmadığı haberleri bekleyenler haklı olarak sabırsız. Oysa ki ben karar vermek istemiyorum. Öyle salıvermek kendimi serin ve derin sulara, bir sandal olarak hayatıma devam etmek istiyorum. Sandal olmama izin vermiyorlar. Bırakın beni demek istiyorum. Elbet rüzgar beni güvenli yada güvensiz bir kıyıya çıkaracaktır. Yoksa rüzgar benim kararım mı? Fırtına yada meltem. Seçimimin sonucunda uyanacağım geç yada erken. Ohhh my God! böğğğğğğ diyorum kendime, başka bir şey demiyorum. Bu kadar karışıklıkta bu kadar saçmalanır zaten. Daha fazlası da elimden gelir de neyse. Sıkıldım.